Ne kadar kızgınım şu an anlatamam. Iki satır nesre dolanan parmaklarımın o ana sütü kadar sıcak ılık rayihası gitmeden kağıda nakşedememenin ıstırabını yaşıyorum yeniden. Yazmanın en kötü yanı da bu işte. Gönlünün onca emeği aklının ve beceriksiz parmaklarının acziyeti yüzünden kaybolup gidiyor ya, buna dayanamıyorum işte. Oysa neler neler anlatmıştım ilk ağızdan. Bir ton sitemle başlamayacaktı bu yazı mesela.
Bütün bir gece içimde büyüyen ismini "hür"ce haykırmak için kendimi gri bir ormanın orta yerine götürüp bıraktım. Bütün orman ismini haykırırken etrafımda tavaf etti beni. Çığlıklarıma karışan ismin ağaçların perdedarlığında saklandı bütün alemden. Bir ben vardım, bir de Mevlam. Mevlam… Sesime çığlıklarıma, haykırışlarıma en çok o alışık değil mi? Bana hiç kıyamayan yegane sevgili.
Bu kadar açık ve hiç çekinmeden içimde patlayan her sesi anlatmaya korkmamak... Yerimde kim olsa eminim onu korkuturdu. Şımarmak kıymet bilmemek. Umursanacak şeyler mi bunlar? Belki bu kadar gailesiz görmeseler beni, belki biraz daha insana benzetseler mevcutiyetimi gözlerinde umursamayı düşünebilirdim bende. Evet, umursayamıyorum. Nedenini sen de biliyorsun. Olsa olsa en kötüsünden yeniden yalnız kalmaz mıyım? Aldatılmak, insanın başına sıkca geldiğinde çok anlam ifade etmiyor artık. Sürmenaj oluyor gönül. Ilgilendirmiyor çok fazla onu artık. Geçmeyecek hangi acı varki. Canı sağolsun deyip dönüp gitmemiş insan mıyım ben.
Uykularımı yitirdim adının kazındığı güzel sözlerinin hayata döndürdüğü kalbimde. Yatıyor ama uyuyamıyorum. Saatlerce konuşuyorum hayalinle. Cevap verdiğin oluyor vermediğin oluyor. Kalkıp bir sigara içiyorum yeniden ve döndüğümde git diyorum sana. Seni gönderince annemin öğrettiği çocukluk uykularımın duasını
okuyorum ve dua ediyorum "Uyut beni artık Allahım lütfen" diyorum. Ancak o ara gözlerim kapanıyor kendiliğinden. nasıl uyuyakaldığımı hatırlamıyorum. Burada olma ihtimalinle kimseler uyanmadan sabah erkenden yeniden gözlerimi açıyorum sabaha. Herkes uyuyor oluyor. Ama kısıtlı yakaladığım bu hürriyet anımda sen buralarda olmuyorsun. Işlerin var elbet ve şikayetim yok. Özlemeye alıştırıyorsun hiç
düşünmeden.
Alışmak zor mudur sanıyorsun. Kendime alıştığım onca seneden sonra herşeye alışmaya muktedir olduğumu düşünüyorum. Değil mi ki kendime alışmayı başarmışım. Gülünç gelirdi bu cümle başka biri okumuş olsaydı. Ama senin güldüğünü sanmıyorum. Beklediğim o muhteşem haberi uçurtmamın arkasına kuyruk diye taktım. kopmadan güzel haberlerimi görünmeyen canlıların dillerinden duyup getirecek. Bir sabah bu şehrin uzağında uyanmayı diliyorum. Küstüm yastığında değil, kendi yastığımda. Tek kişilik bir hayalin kurgusal mutluluğu bile yeniden hayata bağlıyor sanki beni. Elimden kitap düşmüyor. Heyecanımı, özlemimi, açlığımı, susuzluğumu ancak sayfaların arasında geçiştirebiliyorum. Lamia olasım geliyor bir meriç’in suyuna karışıp akmak için. Olamıyor olmam bunaltmıyor. Gelen günlerimizi kutsasın Allah diye dua ediyorum. Güzel şeyler gelsin tüm insanların ve Allahın tüm kullarının başına. Mutlu iklimler hüküm sürsün yeryüzünde. "Aşkolsun komşu" diye selamlaşsın ahbaplar. Kuşlar kanatlarını sevdayla rüzgarda dolaştırsın. Tarla kuşları beklesin tarlaların başını. Börtü böceğe bile şenlikler sunsun hayat.
2 Ağustos 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)