18 Ekim 2007 Perşembe

ANLADIKLARIM


ANLAMALARA DAİR

Anladım ki herkes anlamak istediğini anlıyor.

Anladım ki bazı insanlar işitilmesinden hoşlanılan şekilde konuşuyor.

Anladım ki bazı insanlar başkaları için ille de kendinden vazgeçiyor.

Anladım ki bazıları hep anlamazlıktan geliyor.

Anladım ki bazıları, solduracaklarını bilseler de evlerine gül alırlar. Gül sevdiklerinden değildir.

Artık biliyorum ki gönülden istenen her şey gerçek olacaktır bir gün.

İnsanlar gördüm her şeyi açıkça konuşan. Gizsiz saklısız. Buna rağmen söylemek istedikleri şeyleri başkalarının aklı karışmasın diyerek saklayan. Yahut “hayra” sayıp yalan söyleyerek gizleyen. Kopma noktaları buralardı hep onların. Hayata dair küskünlükleri buralarda başladı her zaman. Bu yüzden içlerinde yaşadıklarına yeni isimler buldular. Hakikat denilenden saklanabileceklerdi kendi adlarına. Aşk denilen muhabbet olur böyle gönüllerde, acı çektiklerinde imtihan olur onlardaki ismi vs.

İnsanlar gördüm her şeyi konuşan ama hiç de dinlemeye talip olmayan. Sadece onların istekleri vardı. Dahası, öncesi, sonrası yoktu. Kimi zaman hırçın haller, kimi zaman ağlayışlar, kimi zaman mecbur edişler ve çok zaman “sensiz bir hiçim şarkısı”nı terennüm eden…Karşılarındaki insanları oyalayan ama onun yerine koyabilecekleri birini bulduğunda bir an bile gözünü kırpmadan yola çıkan, verdiği sözlerin önemi olmayan insanlar.

İnsanlar gördüm hiç konuşmayan. Konuşmuş gibi yapıp aslında hep susan. Büyüklüğüne alışılmış. Olgunluk beklenen, susmak zorunda bırakılan. Söz dinleyen, arayı bulan, husumeti gideren…Barış gücü kuvvetleri gibi görünüp içinde ki savaşlarda tek başına kalan…

İnsanlar gördüm acıları vardı. Kendini anlatamamaktan, anlaşılmamaktan yana sıkıntıları olan.

Ama anladım ki, hiçbir şey gizlenmeye değmezmiş. Bir yalnızlık türküsü tutturmuşsa insanın gönlü, alıp başını bir kulübeye yerleşmek gerekirmiş.

Seccade olmaya razı ne dokumalar var incecik ipek gibi, el emeği göz nuru.

Üstelik bir seccadelik bir yere sığacak bir insan için dünyada da bir seccadeden başka ne gerekir ki.

Gönlün doygunluğu ve tokluğu bile bir zenginlikmiş meğer…
Anladım ki söyleyecek sözü olmalıymış insan dediğinin. Aklı başında bir iki cümle kalmalıymış insandan geriye. Söylenecek hiçbir sözün sahibi sanmadan kendini hayatın bir anlamı olduğunu anlamak bir erdemmiş. Yaşanan söylenen her şeyden O’nun haberdar olduğunu bilmeliymiş insan ve O’ndandır diyebilmeliymiş…

Hiç yorum yok: