18 Ekim 2007 Perşembe

ANLADIKLARIM .II.

İNSANA DAİR

Anladım ki insan bir girdapmış.

Çözdükçe çoğalan düğümlerle dolu bir boğaz. Yutkunma sorunlarımızın yegâne temeli.

Vehimlerimizde yakalandığımız yalnızlıklarımız. Kurulu düzenlerimiz, alışkanlıklarımız… Başlangıçtaki mutlulukların zamanla ızdıraplara dönüşmesi. Dönüşen ızdıraplara alışmalarımız. Çıkan hiçbir alternatifi değerlendiremeyecek kadar zincirlerimize bağlanışlarımız.

Kimseden bir şey beklemedik. Hayat hep yarı yarıya üleşilendi bizim için. Hatta zaman zaman riske girip yarıdan fazlasını da göze alabildik.

Başkalarının beklediği hamleleri gördük. Gardımızı düşürmeyişimize sebep budur. Hiç satranç öğretenimiz olmadı ki. Biz yukarı mahalle çocuklarının tuzaklarında açtık gözlerimizi hayata. “önümüze gelene bir tekme…” diyenler gördük. Mazlumları kurtarmanın adına, tekmeyi vuracaklarken çelmeyle düşürdüklerimiz. Sopa yemeyi göze alan masum çocuk bakışlarımız.

Önce ayakta kalmayı öğrettiler. Edebi ve zerafeti sırasıyla öğrendik. Bildiklerimizi kendimize maletmedik ille de. Öğreten vardı, öğrenmeden geçip gidecek kadar aklımızı zayi etmedik.

Sükût ikrardan mıydı?

Susmasında, sebepler saklayanlardandık. Gizleri, hayatta bıraktığı izleri. Umutlarını her kaybedişinde tek başına çekmeye mecbur olduğu çileleri.

Her gönülde bir ışık bulduk. İncitilme riski hep bizimdi. İncitmemek tek esas. Sevmeleri kendiliğinden, nefretleri için yardımcı oluşlarımız ikramımız. Kastımız vardı. Kastımızın dışına çıkmadan yaşadık. İş ki hane halkı mutlu olsun. Kendimizi karalama kampanyalarımızla ünlendik benliğimizde. Zahirde başımız dimdikti. Hediye ettiğimiz mutluluklar sebebiyle içimizde bükük kaldı boynumuz. Varsın öyle olsundu. Gönüller şendi ya nasılsa.

Girdaptı insanlığımız. Beklenmedik zamanlarda can verdik, beklemeden.

Kötü değildik bilirlerdi. Erişilmez olmamızı kötülüğümüzden diye yorumlayanlara rast geldik.

Muhatap olmak...
Hep muhatap olunandık. Muhataplarımızı gizlemek bize kaldı.

İnsanlığımızda gördük ki, insan olmak bir girdap olmaktan daha farklı değildi. Anladık ki çözülme başlayınca kaçışlarımız başlıyor. Anladık ki zapt edilmemesi gereken, istilaya en açık yegâne kale; insan.

Öyle ya da böyle kalemi çekmedik hiç yazdıklarımızdan. Sözümüzü sakınmadık sonunda üzülüp kırılacağımızı bilsek bile. Patrona “başka bir arzunuz var mı” diye diklenen de, ana-babamıza gerektiğinde yumruğumuzu masaya vuranda bizdik. Böyle bildik, böyle öğrettiler. “normal” olamayacak kadar “anormal” olamadık anlaşılan.

Anladık ki gölgesi olmayan insanlardan olmuşuz. Zararsız, korunmasız.

Anladım ki, kişi kendinden biliyordu işi...27.07.2007, ANKARA

Hiç yorum yok: