“Bence”ler birikiyor içimde. “Bencillik” olmasın diye sus diyorum kendime, sence diye bir şey yok. Her kes kendince yaşıyor ve elinde hasbelkader kalemde varsa sencileyin yazıyor ucundan kıyısından. “Bence” bitmeyen şiirler okuyorum, yazıyorum. Benden bir şeyler bulmak için ya da bu delilik halime bir çare olsun diye birkaç satırın derdindeyim.
Delikli süzgeçler koyuyorlar önüme. Başlıyorlar elemeye. Gülüyorum. Gülüyorum çünkü nasıl bir süzgeç olur adam olanın zihninden geçenleri elemeye.
“Bak bu isyan. Ayıkla gitsin. Yaramaz bize. Burada da biraz mutluluğu varmış geçim sıkıntısı az gelmiş, bunun yerine biraz hastalık verelim. Hımm şu da adelet duygusu mudur nedir, hemen temizleyelim. Çıkartalım bu adamın aklından bunları. İyisi mi bir kalem verelim şunun eline. Biraz da gaz, iyi yazıyorsun der nasılsa bir iki kişi. Bırak sonra bunu piyasaya, uğraşsın dursun anlatacağım diye doğru bildiklerini insanlara.”
Birileri bizimle ilgili böyle şeyler düşünüyor mu gerçekten. Aklını oynatmak işten bile değil eğer öyleyse. Düşünsene. Yıllarca yaşamışsın dünyayı ve doğrular bulmuşsun öğretilenlerin üzerine eklemişsin, biri bir gün karşına dikilmiş bunu bulacağını biliyorduk zaten diyor. Ne kötü bir son olur yahu.
Yazarken en çok didaktik olmaktan korktum. Bilimsel verilerden kendi bilme ve fark etme sürecime giden bir yolum vardı. Söylenene hemen inanmamak üstüne gidip test edip onaylamak istedim her zaman. Bu yüzden budur şudur cümleleri kurmayı hiç sevmedim. Engel olamadığım zamanlarım olsa da.
Şimdi çok sevdiğim onca insanın arasında sevgisini bir tarafa bırakabilip yazdıklarımı değerlendirebilen gönül dostlarım yaz demeseler bugün bırakırım yazmayı. Nedenini bilmiyorum ama yaz diyorlar. Tadım yok aslında. Yazasım kaçıyor usul usul. Bahar geliyor. Ama kış doluyor içime inadına. Kalabalıklar yalnızlığıma engel olamıyor. Yazmak akıl işi değil diyorum kendime. Susmak işime gelmiyor. Susmak birikmektir oysa. Birikip taşmaktansa usul usul içimi boşaltmak artçı sarsıntılarla büyük depreme engel olmak gibi geliyor.
Az rastlanır cinsten, pek nadir bulunan dostlarım var benim. Tertemiz pırıl pırıl insanlar. Gönüllerinde bahar bahçelerini anında büyütebilen insanlar. Cinsiyetlerinden azade “İnsan” olabilen insanlar. Hani canını teslim etsen kıyamayıp paçanızdan tutarak cennete sürüyecek evsafta. Hatalarımı bilen, kendi hataları olduğunu görebilen ama bunlarla uğraşmaktansa olduğu haliyle sevip, düzeltebilesin diye yanında aslanlar gibi yer alabilen insanlar. Kendi tanrılarına sahip çıkıp sevip sayan, kendi siyasi felsefeleri ve hayat felsefeleri olan adamlar.
Birbirimizi düzeltmeye kalkmadığımız, doğrunun tek olmadığının farkında olan insanlar. Öyle de saygılılar ki topallayan gönlüme ve görmeyen kör gözlerime. İnsanın zenginliği cüzdanının kalınlığıyla ilgili değil dedirten insanlar.
Birine sevdiğimi söylemem ne kadar kolaydır bilen bilir. Ve her sevdiğimi Yaratan’dan ötürü aşkla sevmeyi başarabildiğim insanlar. Peki ya Dost. Dostluğum iyidir benim. Hiç unutmam. Kimseyi unutmam. Aradan kaç yıl geçerse geçsin bulup hal hatır sorabilirim ama hesap sormam asla. Bu yüzden bir adam Dostum olabiliyorsa emin olun imbikten geçe geçe o payeyi almıştır.
Sevgilim olan sevgime, aşkım olan aşkıma layık olandır. Ama dostum olan, benim olan her şeyin benden sonraki mirasçılarındandır.
3 Mart 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder