İçine çektiği
Zifir gecelerin korkusu
Koynuna aldığı mülteci
Kanda...
Tutmadığı besbelli
Bulanmayan miğde
Dönmeyen baş
Ve yolunda gitmeyen işin
Peşine düşen ayyaş
Büyüttüğün kâbusların
Ekmeğini bandığın akrebin zehri
Yalanında köleliğin
Sultanlara layık bir riyayla
Kollarını düşürür her savaş
Lekesi çıkmayan can
İsyana kaldırdığın
Boş kazan…
Hoşuna gider
Ne kadar günaha sarılsan
Kızıla çalar saçların gün batımında
Ha toprak ha turab
Ne desen üzerine örtülür ölüm
Sesinde bir peri güftesi
Her hayrın ertesi
Bir daha dolanır paçalarına
Semiren şeytan…
Soyun…
Soyun ve yıkan arsızlığından
Kırklar hamamı bu kurulan
Kuduran köpeklerden uzak
Tuzak şu aklını kemiren sorular
Terinde tuz teninde ruh
Kokla nergisleri kışın sabahından
Ve der kınalı gelin tellerinle
Yermeden çamuru dillerinde
Ve dahi vermeden ellerini
Günahkârın ellerine
Karın soğuğunda
O temiz renge boyan…
Düşen gözün mü dünyaya
Yoksa yaşın mı değer arşı alaya
İndirseler de bir kurşun sesiyle
Serçenin kanatlarına dayan
Yaşmağındaki el emeğin
Parmağının ucundan
Kanına kast eden
Ala boyalı ipek oyan…
Kertilen tüm beşikleri boz
Kaderin cilveli sesinde
Yak geceni günün ergen saatlerine
Öl ki cesedine dolsun er
Kör vakitlerin lal sevinçlerinde
Ölsün gönülsüz tüm bebeler
Ve kal yıkıldığın duvar dibinde
Bekle iki örüğünle gelinim
Yola çıkar karıncalar
Kurtarırlar canını
Az kaldı şafağına
Ah etme, dayan…
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder