8 Şubat 2008 Cuma

MUALLİM NESİM

Düş önüme kara kasketim
Sakladığın her sırrımı
Vur yüzüme ben ölmeden
Ters dönmüş dipsiz kuyu gibi
Seril suskunluklarıma yeniden

Bildiğim her doğrunun
Biriktiği o yerde
Saçaklarından buz sarkan aklımın
Kalan çürük darağaçlarını
Ve uydurup kurduğum kulübemin
Sarnıcını anlat
Kızıl akşamların ay vuran gölgesinden

“Ben muallim Nesim bu da kasketim”
Diyerek seni tanıştırdığım
Kahve gözlü küçük kadınlarımı
Ve eli yüzü kir pas içindeki
Çamurlu sokak çocuklarımın
Yetimliğinde boynuma prangalar asan
Aç kalan yanlarımı anlat bana
Yeniden ve hala hayattayken
Ve iyi kötü ayaktayken…

Benim kadar sevdin mi gerçekten
Sokaktaki o kara pisiyi
Sevmesen düşmezsin üzerine
Öyle aceleden

Sahi söylesene
Hangi rüzgârımı daha çok özledin
Bir zamanlar deli gibi eserken

Anlat hadi,
Memuriyetimi nasıl da beklediğini
Yağmurluğumun üzerinden
Özlediğin askıda kalan emekliliğimi
Gelip giden deliliğimi
İlle de Haliç’in altındaki
Sarhoş nidalarımla söylediğim
Münir Nurettin şarkılarımı
Ve beni bende unutan
İlk karımın hayat dolu saçlarını
Olmayan kayıp çocuklarımı
Acıtmadan ama
Yakmadan yorgun canımı
Zorla tutturduğum uykularımda
İnsafsızca aklıma üşüşen mısraları
Sabah olduğunda başucumda duran
Beklemeli pişmanlıklarımı
Şekeri yasaklayan doktordan saklı
Bitirdiğim baklavaları
Biriken hasretlerimi kurutsun diye
İçtiğim limonu az votkalarımı

Anlat tepe tasımın sahibi
Kara kasketim…

“Ben muallim Nesim, bu da kasketim”…

Hiç yorum yok: